Bu Blogda Ara

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Olimpiyatların Vazgeçilmezleri ( Bölüm 3) -Michael Phelps :Balık Adam

“Büyük düşler kuranlar, düşlerini gerçekleştirmez, aşarlar.”

30 Haziran 1985’te, Baltimore’da, polis memuru bir baba ile bir annenin 3.çocuğu olarak dünyaya geldi.5 yaşındayken hiperaktivite bozukluğu teşhis edilen Phelps, ailesi tarafından enerjisini atabileceği bir spora yönlendirdi. Bu karar belki de Phelps’in hayatında verilen en güzel karardı. Ancak Phelps’in sudaki ilk yılları pek de iyi geçmemişti. Çünkü günümüzün Balık Adamı, o zamanlarda başını suya sokmaktan bile korkuyordu.7 yaşına kadar ailesinin ve antrenörlerinin de desteğiyle suya alışan Phelps, yarışlarda yer almaya başlamıştı. Fakat bu dönemlerde elle tutulur dereceler elde edememişti. Bu çalışmaları Phelps’e hem sağlığı açısından hem de spor kariyeri açısından sağlam bir temel oluşturma fırsatı doğurmuştu.10 yaşında ise kendi yaş kategorisinde ülkesinin rekorunu kırmıştı. Antrenörü Bob Bowman tarafından, düzenli bir beslenme programı ve sıkı bir çalışma programına tabii tutulduktan sonra 15 yaşında yarışmalarda belli başarılar elde edilerek, 1932’den sonra ABD milli yüzme takımına çağırılan en genç yüzücü ünvanını aldı. Böylece Phelps’in takıma çağırılması, yüzmede bir devrim yaratmıştı.
Ülkesi için mücadele etmesi, onun için büyük bir motivasyon kaynağı olmuştu. Bu motivasyonla, artık ona kendi dalındaki hiçbir yüzücünün engel olamayacağı sinyallerini vermişti.2000 yılında Sydney’de yapılan Yaz Olimpiyatları, onun katıldığı ilk büyük organizasyon olmuştu. Bu olimpiyatlarda madalya alamamasına rağmen 200 metre kelebek yarışında beşincilik elde etmesi tekrar ABD’de yaş grubunun rekorunu kırmaya yetmişti. Bir sonraki olimpiyat olan 2004 Atina’da 6 altın madalya 2’de bronz madalyanın sahibi oldu.Peki, 2008 Pekin Olimpiyatları… Herkesin, onun bir balık adam olduğunu düşündüğü olimpiyat… Olimpiyatlar devam ederken Amerika’da herkes televizyonlarının başındaydı. Kafeler, restoranlar onun yarışlarını canlı bir şekilde yayınlamaya çalışmışlardı. Çünkü Phelps, Pekin’e giderken kendisine büyük bir hedef koymuştu. “Mark Spitz’in 1972 Münih Olimpiyatlarında 7 madalya alarak kırdığı rekoru egale edeceğim” demişti. Ve hedeflerini bu olimpiyatta gerçekleştirdi de… Bir olimpiyatta toplamda 8 madalya alarak Dünya Spor Tarihi’ne adını kazımıştı. Ayrıca 2 olimpiyatta toplamda 14 altın madalya sahibi olan ilk ve tek oyuncu ünvanına da sahip olmuştu. Peki, 8 yılda bu başarı nereden geldi?
Bu başarının mimarı sadece Phelps değildi. Antrenör’ü Bob Bowman’ın da büyük katkısı vardı. Bowman’ın da desteğiyle, Phelps, bu 8 yılda sadece 5 gün sudan uzak kalmış ve ağır bir çalışma temposu içerisine girmişti. Bu yoğun temponun sonucunda çok fazla kalori kaybedileceği beslenme uzmanları tarafından düşünülerek Phelps’in günlük alması gereken kalorinin 12000 olduğuna karar verilmişti. Kısacası Phelps, hayatını yüzmeye adamıştı.
Bu çalışmaların yanında bir de Phelps’in vücut yapısı da onun başarısının temel taşlarından birini oluşturuyor. Phelps’in bacaklarının kısa ancak gövdesinin iri olması onun yüzmeye yatkınlığını gösteriyor. Bunun yanında, boyu 1.93 m olmasına rağmen Phelps, kollarını açtığında bu uzunluk 2.01 m olarak hesaplanıyor. Hem bu durum, hem ayaklarının bir palete benzer olması, hem de ellerinin büyüklüğü onun rakiplerinin bir adım önüne geçmesini sağlıyor. Şuan dünyadaki yunus yüzüşünü gerçekleştirebilen tek yüzücü olan Phelps, mükemmel bir kardiyovasküler kapasiteye sahip. Çok az laktik asit salgılayan vücudunda, kalbi dakika da 30 litre kan pompalıyor. Bu sayı ise dakikada normal bir insanının 3 katı kadar kan pompaladığını gösteriyor.
Son dönemlerini, 2012 Londra Olimpiyatları’na motive olarak geçiren Michael Phelps’e 2012’de yeni rekorlar gelecek mi diye sorulduğunda, Phelps, “Şuan için yeni şeyler deneyeceğim” şeklinde yanıtlıyor. Bu da tüm sporseverlerin heyecanını doruğa ulaştırıyor.

Olimpiyatların Vazgeçilmezleri (Bölüm 2) - Usain Bolt: Ligthning Bolt

“Başarı bir yolculuktur, bir varış noktası değil. “
Rüzgârın Oğlu: Usain Bolt… 21 Ağustos 1986’da, Jamaika’nın Trelawny şehrinde, dünyaya gözlerini açtı. Yerel bir işletmeci olan ailesinin 3 çocuğundan biri olan Usain Bolt, zamanlarını hayranı olduğu kriket ve futbol oynarken geçirirdi. Ta ki okulda bir koşu yarışına katılana kadar… Hiperaktivite bozukluğu olan Bolt, sürekli enerjisini atma peşindeydi. Okulda bunu gören arkadaşları, hiç akılda yokken, onu koşu yarışmasına ikna etmişti. O, 100 metre yarışında, öyle bir derece yaptı ki bu olay tüm okulda hatta ülkede büyük yankı uyandırmıştı. Ama hala kriket ve futbola ilgi duyan Bolt, bir türlü atletizme uyum sağlayamamasına rağmen, Bolt’un koçu Dwayne Barrett, onu ikna etmeyi de bilmişti. Çünkü Bolt’un vücudu, atletizme çok uygundu. Bu değişim de, Jamaikalı atletin hayatının dönüm noktası olmuştu.
İlk kez dünya sahnesine çıktığı 2001 IAAF Dünya Gençler Şampiyonası’nda 200 metre yarışında başarılı olamasa da kendi rekorunu yenilemişti. Sonrasında, daha 15 yaşındayken, 2002 yılında, Kingston’da, 200 metre gençlerde Dünya Şampiyonu olarak dünya çapında tüm gözleri kendine çevirdi. 2003’te tekrar katıldığı Gençler Şampiyonası’nda, gençler dünya rekorunu kırdı ve bir sonraki yıl, 19,93 saniye ile bugün de hala geçerli olan dünya gençler rekoruna adını yazdırdı. Böylece dünyada, 200 metreyi 20 saniyenin altında koşan ilk ve tek genç sporcu olarak tarihe geçti. Bolt, 2007 yılında, 200 metreyi 19,75 koşarak, Tyson Gay ve Walter Dix’ten sonraki dünyanın en hızlı 3 numaralı sprinterı haline geldi. O zamana kadar ki elle tutulur en büyük başarısını ise 2007 Osaka Dünya Gençler Şampiyonası’nda elde etmişti. O yarışta Tyson Gay’in arkasında kalarak 2. oldu ve gümüş madalyanın da sahibi olmuştu. Bu başarıdan 2 gün sonra da, 4 x 100 metre bayrak yarışında, takım arkadaşlarıyla birlikte bir gümüş madalyanın daha sahibi olmuştu. Peki, 2008 Pekin Olimpiyatları’nda ne oldu? Dünya, 16 Ağustos 2008 tarihinde Usain Bolt’u şaşırarak izlemişti. Vatandaşı Asafa Powell ile ABD’li Walter Dix ‘in de bulunduğu yarışta, 100 metre finalinde 9,69 ‘luk derecesiyle Dünya rekorunu ezip geçmişti. Mükemmel bir çıkış yapan Usain Bolt, son 30 metrede temposunu düşürerek kollarını açmıştı. Eğer o olağanüstü  hızını düşürmeseydi, Bolt’un 100 metreyi daha ne kadar çabuk bitirebileceği de merak konusu olmuştu.
Peki, Bolt’a, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi sprinterı olma unvanını getiren unsurlar nelerdi?
Fedakârlık
Hayatını tamamen atletizme göre ayarlayan Bolt, uyku ve yemek hariç tüm zamanını sahalarda geçiriyordu. Düzenli programa uymak zorunda kalan Bolt, ailesini çoğu kez sadece yarışmalarda görebiliyordu. Bu fedakârlıklarında karşılığını en iyi şekilde alıyordu.
Kaybetme korkusu
Belki de Bolt’u her zaman ayakta tutan tek neden… Bu korku, çok rekabetçi ve hırslı bir kişiliğe sahip olan Rüzgarın Oğlu’nun, hayattaki en büyük motivasyon kaynağı olduğunu gösteriyor.
İdollere sahip olma
Her başarılı sporcuda olduğu gibi Bolt da, dünyanın en iyi sporcularından bazılarını kendine rol-model olarak seçmişti. Jamaika’nın gelmiş geçmiş en iyi sprintercılarından olan Don Quarrie; Bolt, genç yaştayken onun en büyük idollerinden biriydi. Hedefi, onun gibi olmaktı. Daha sonra Bolt, bu hedeften daha fazlasını da elde edince, kendine yeni bir idol seçti. ABD’li profesyonel basketbol oyuncusu, Kevin Durant… Onu seçmesinin en büyük nedeni ise Kevin’ın çok güçlü ve kararlı bir lider olmasıydı.
Peki, Bolt, 2012’de neler yapacak? Tüm sporseverler,  ondan sürekli bir rekor bekliyor. Bu durumdan hoşlanmayan Bolt’un verdiği en iyi cevap ise şöyle:
“ Benden artık rekor beklemeyin. Hiçbir zaman için buna söz veremem. Ben rekor için koşmuyorum. Yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum.”

27 Temmuz 2012 Cuma

Olimpiyatların Vazgeçilmezleri (Bölüm 1)- Yelena Isinbaeva: Dişi Bubka


Dağıstan’da yaşayan azınlık topluluklardan biri olan Tabasaranlı bir baba ile Rus bir annenin iki kızından biri olan Yelena, 3 Haziran 1982’de Volgograd’ta dünyaya gözlerini açtı.Belki de  o an, Yelena’nın ileride atletizmde yeni bir çığır açacağı kimsenin aklının ucundan bile geçmemişti. Fakat Yelena, henüz 5 yaşındayken Jimnastiğe başlayarak atletizm adına güçlü bir temel oluşturmuştu.10 senelik uzun bir süre Jimnastik ile devam eden spor hayatının yönü, boyunun uzun olmasından dolayı değişmek zorunda kaldı. Yelena, hayatındaki bu değişimle atletizme ilgi duymaya başladı ve sırıkla tanıştı. Ailesi, antrenörleri, çevresi hatta kendisi tarafından da şanssızlık gibi görünen bu değişimi kendi lehine çevirerek dünyaca tanınan bir atlet haline geldi. Peki, bu nasıl oldu?
Jimnastiği bıraktıktan sonra atletizmle spor hayatına devam eden Yelena, 1999’da Dünya Gençler Oyunları’nda 4.10 m atlayarak, hayatının ilk madalyasına hatta ilk altın madalyasını elde etmişti. Bu da, dünyada atletizm adına bir güneşin doğduğunun en büyük göstergesiydi. Bu oyunlardan sonra, 13 Temmuz 2003 tarihinde, İngiltere’nin Gateshead kentinde, 4.82 m ‘lik bir atlayış yaparak ilk dünya rekorunu kırdı ve dünyaya ismini en iyi şekilde tanıttı. 2004 Atina Olimpiyatları’nda 4.91 atlayarak yeniden bir dünya rekoruna ismini yazdırdı. Böylece 2004 ve 2005 yıllarında IAAF tarafından yılın atleti seçildi. Ayrıca 22 Temmuz 2005’te de 5 metreyi ilk geçen kadın sırıkçı oldu. 2007 ve 2009 senelerinde de Laureus Yılın Bayan Sporcusu Ödülününün sahibi oldu .
Yelena hayatı boyunca, kendisine mentör olarak seçtiği, erkekler sırıkla atlamanın unutulmaz ismi Sergey Bubka’yı takip etti. Yelena’da üstat Sergey Bubka gibi sürekli hedeflerini 1’er cm artırarak birçok dünya rekoru kırdı. 2008 Monaco’da 5.04 , 2008 Pekin Olimpiyatları’nda 5.05 , 2009 Zürih Golden League ’te 5.06 atlayarak sürekli dünya rekorunu pekiştirdi.Tıpkı Sergey Bubka gibi…İşte Yelena’nın spor kamuoyundaki lakabı olan “Dişi Bubka”da, buradan  geliyor.
Zirvenin en yükseğine çıkan başarılı atletin kısa süreliğine inişi de onun motivasyonunu bir süreliğine kırdı.2003 ile 2009 yılları arasında tek favori gösterilen Dişi Bubka, 2010’da Doha’da düzenlenen Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nda madalya alamayınca ve antrenör değişikliği sonucunda adaptasyon sorunu yaşamaya başlayınca, artık kendisini dinlendirmesi gerektiğini fark etti. Böylece spor hayatına bir müddet ara verdi.
2011’de tekrar spor yaşamına dönerek tekrar başarılara imza atan Isinbaeva’ yı, tüm dünya 2012 Londra Olimpiyatları’nda tekrar izleme fırsatı yakalayacak. Zirveye yeniden tırmanma çabalarında olan Isinbaeva’nın madalya kazanıp kazanmayacağının cevabı ise tüm sporseverler tarafından merakla bekleniyor.

2012 Londra Olimpiyatları'na Doğru


30.su düzenlenecek olan Yaz Olimpiyatları önümüzdeki günlerde İngiltere’nin başkenti Londra’da başlayacak. Büyük bir organizasyona tam teşekküllü bir şekilde hazırlanmaya çalışan Londra, tüm olimpiyat severlere, 27 Temmuz-12 Ağustos tarihleri arasında muhteşem bir olimpiyat seyri yaşatacak gibi görünüyor.
2003’ten bu yana 2012 Yaz Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmak için mücadele veren İngiltere, bu yarışta büyük bir başarı elde etti. Çünkü 2003 yılında, IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi)’ye yapılan başvuruda Paris, New York, İstanbul, Moskova ve Madrid gibi güçlü şehirler bulunuyordu. IOC teftiş ekibinin hazırladığı gelişim raporları, birçok şehrin elenmesine neden oldu. Son oylamalara doğru, tarihinde üçüncü adaylığını yapmış olan Paris, olimpiyat heyeti ve kamuoyu tarafından açık ara favori gösteriliyordu. Aslında Paris, çok açık bir oranla Londra’nın önünde görünüyordu.
19 Mayıs 2004′te, Britanyalı eski orta mesafe koşucusu olan Sebastian Coe’nun, Londra Olimpiyat Tanıtım Komitesi Başkanlığı’na atanmasıyla Londra, olimpiyatlar adına büyük bir ilerleme kaydetti. 2004 Ağustos ayının sonlarında hazırlanan son raporlar, Londra ve Paris’in oylarının başa baş olduğunu gösteriyordu. Singapur’da yapılan son seçimlerde ise Londra, Paris’ten 4 fazla oy alarak 2012 Yaz Olimpiyatlarına ev sahipliği yapma hakkı kazandı.
Toplamda 10250 sporcunun katılacağı Londra Olimpiyatları’nda müsabakalar, 39 disiplinde 26 spor dalında, Paralimpik Oyunlarda ise 21 disiplinde 20 spor dalında yapılacaktır. Bu sporlar ise şöyle;
AtletizmBadmintonBasketbolHentbolBoksBisikletEskrim
FutbolJimnastikHalterBinicilikHokeyJudoGüreş
YüzmeModern PentatlonKanoKürekTenisMasa Tenisi
TaekwondoAtıcılıkOkçulukTriatlonYelkenVoleybol

Londra Olimpiyatları’nda Ülkemiz
Türkiye, 2012 Londra Olimpiyatlarına rekor sayıda sporcusuyla katılıyor. Pekin 2008 Olimpiyatlarına göre katılımcı sayısını %67 oranında artırarak bir rekora daha imza atan ülkemiz, sporcu sayısıyla, olimpiyatlara katılan 204 ülke arasında 8. Sırada yer aldı. Pekin’e 68 sporcumuz ile katılmışken, Londra’da 114 kişilik bir kafileyle olimpiyatlarda mücadele edeceğiz. Ülkemiz, bu artışla ev sahibi İngiltere’yi dahi geride bıraktı.
Olimpiyatlarda Türk asıllı sporcularımızın yanında 11 tane de yabancı asıllı Türk sporcularımız ,ay yıldızlı bayrak için olimpiyatlarda mücadele edecek. Bu sporcularımızın 5′i atletizmde, 2′si güreşte, 2′si masa tenisinde, 1’i boksta ve 1’i de basketbolda madalya için yarışacaklar.
Ayrıca uzun süredir gündemden düşmeyen, Olimpiyatlarda Türk Bayrağı’nı kimin taşıyacağı sorusuna Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç bir açıklama yaparak son kararın Milli Voleybolcu Neslihan Darnel Demir olduğunu belirtti.
Genel olarak Türkiye’nin bu seneki olimpiyatlara oyuncu gönderme durumuna bakarak ilk defa bayanlarımızın sayısı erkeklerimizin sayısından fazla olduğunu görebiliriz. Eminim ki bu da Türkiye’deki diğer bayan sporcularımıza manevi anlamda güç kazandırarak gelecekteki katılacağımız olimpiyatlarda bayanlarımızın spordaki girişimine daha da fazla katkı sağlayacaktır.

‘BRONZ’ Kızlar Londra’ya


Atatürk’ün kızları, 8 Haziran- 1 Temmuz 2012 tarihleri arasında, bu sene, 20.si düzenlenen Dünya Grand Prix elemelerine katılmaya hak kazandılar. Sultanlarımız, Ankara’daki Olimpiyat elemeleriyle başlayan durdurulması zor görünen ilerleyişlerine, büyük bir hızla devam etmeyi bildiler ve dünya voleybolunun en güçlü ekipleriyle karşı karşıya geldiler. Hem fiziksel hem zihinsel olarak yorucu olan bu turnuva olimpiyatlara hazırlık açısından büyük bir nitelik taşıyordu. Ayrıca bu turnuva, yeni kurulan bu teknik ekibin birbiriyle uyumuna ve oyuncu kadrosunun yeni oyun anlayışlarına alışmasına çok büyük katkı sağladı.
Üç  ayak ve final etabından oluşan Dünya Grand Prix’inin final ayağında takımımız, Brezilya, ABD, Çin, Küba ve Tayland ile karşılaştı. Finalde toplamda 3 galibiyet 2 mağlubiyet alan takımımız, dünya voleybolunun ekollerinden ABD ve Brezilya’yı 3. olarak takip etti. Bronz madalyanın sahibi olan sultanlarımız, turnuva boyunca olimpiyatta karşılaşacakları tüm takımlarla mücadele ederek onların oyun anlayışlarını çözerek stratejilerini şimdiden kurdular.
Turnuva boyunca, milli takımımızın vazgeçilmez oyuncularının yanı sıra genç oyuncular da muhteşem performans grafiği çizdiler. Güney Kore maçında, sakat oyuncumuz Neslihan Darnel’i aratmayan  Polen Uslupehlivan, 24 sayıyla yıldızlaşarak, voleybol camiasında dikkatleri üzerine çekti. Diğer göze çarpan yıldızlardan biri de, bu sene Galatasaray Medical Park’ta oynayacak olan Neriman Özsoy oldu. Hem smaç hem de blokta rakiplerin korkulu rüyası olan Neriman, teknik adam Marco Motta’nın kilit oyuncusu haline geldi.
20.Dünya Grand Prix’inde 3.olarak Bronz madalyanın sahibi olan filenin sultanlarından Neslihan ve liberomuz Gülden ödüle layık görüldü. Turnuva sonunda  en iyiler kategorisinde, Gülden en iyi servis karşılayan oyuncu ödülünü alırken, Neslihan ise en iyi servis atan oyuncu ödülünü almaya hak kazandı.
52 yıl aradan sonra Olimpiyatlara katılmaya hak kazanan sultanlarımızın, Londra’daki rakipleri belli oldu. Olimpiyat kuralları gereği, gruplar kura yerine, ülkelerin Ocak ayı dünya sıralamalarına göre ‘Serpantin Sistemi’ uygulanarak belirlendi. Olabilecek en güçlü gruba, şampiyonların bulunduğu B grubuna düşen takımımız, Londra’da, son Olimpiyat Şampiyonu Brezilya, son Grand Prix Şampiyonu ABD, bugüne kadar Dünya ve Olimpiyat madalyaları kazanmış Çin, Son Avrupa Şampiyonu Sırbistan ve 1964’ten beri tüm olimpiyatlarda yer almış Güney Kore ile karşılaşacak. A grubunda ise ev sahipliği yapacak olan İngiltere’nin yanı sıra, Rusya, İtalya, Japonya ve Dominik Cumhuriyeti mücadele edecek.
Finale giden yol
Gruplarda ilk 4’te yer alan takımlar çeyrek finale yükselecek. Ardından çeyrek finalde, çapraz eşleşme yapılarak, A grubunun 1.si ile B grubunun 4.sü, B grubunun 1.si ile A grubunun 4.sü karşı karşıya gelecek. Ve A grubunun 2.si ile B grubunun 3.sü, B grubunun 2.si ile A grubunun 3.sü karşılaşacak. Yarı finalde de A grubunun 1.si ile B Grubu’nun 4.sünün galibiyle kurada eşleşen takım, B Grubu’nun birincisi ile A Grubu’nun dördüncüsünün galibiyle de kurada eşleşen ekip madalya için karşı karşıya gelecek.